|
Özel Akademi Hastanesi doktorlarından İç Hastalıkları (Dahiliye) Uzmanı Yrd.Doç.Dr.Hüseyin Taşkıran’’Halk sorunu olan Anemi hakkında bilmemiz gerekenleri okuyucularımıza aktardı.
Anemi sözcüğü kansızlık anlamına gelir. Anemi Dünya’da kadınlarda görülme sıklığı yüzde 30-40, erkeklerde yaklaşık yüzde 20 dir. Çevre kanında hemoglobin (HGB) miktarı hastanın yaş ve cinsiyetine göre normal kabul edilen değerlerin altına indiğinde anemi söz konusudur.Dünya Sağlık Örgütü (WHO) anemi teşhisi konmasını kolaylaştırmak ve doğru tanı konması adına bilimsel istatistik çalışmaları sonucunda alt anemi sınırlarını yaş, cinsiyet ve çevresel etkenlere göre belirlemiştir. Bu kriterler erişkin erkeklerde 13.5 g/dL, kadınlarda 12 g/dL nin altı kabul edilir. 6 ay ile 6 yaş arası çocuklarda 11 g/dL nin, 6-14 yaşlarda 12 g/dL nin altı anemidir. Gebelerde 11 gr/dl nin altındaki değerler anemi olarak değerlendirilir. Niçin bu tanımlamada “HBG miktarı”nı tercih ediyoruz? Çünkü eritrosit sayısı normal, hatta normalin biraz üzerinde olan bir hastanın HGB’i düşük olabilir (örn thalassemia taşıyıcılığı, tedavi amacıyla sık sık kan veren polisitemili hasta).
Anemisi olan hastalarda birçok belirti ve bulgular görülebileceği gibi, semptomatik olmayan hastalar da olabilir. Anemili hastalarda gözlenen klinik belirti ve bulgular aneminin akut (ani) veya kronik (uzun dönemde) gelişmesine ve altta yatan hastalığa bağlı olarak değişiklik gösterir. Bu hastalarda kalp ve akciğerler aneminin neden olduğu oksijen eksikliğini gidermek için uyum sağlamaya çalışırlar(kompansasyon mekanizması). Kısa zamanda gelişen kansızlıklarda (akut kanamalar gibi) böyle bir uyum için yeterli süre olmadığından hastalardaki belirtiler daha şiddetlidir. Halbuki uzun sürede gelişen kansızlıklarda (kronik demir ekskliği anemisi, kronik b12 ve folik eksikliği anemisi gb...) kansızlık ağır derecede olsa da belirtiler daha az ve siliktir. Hafif anemili hastalar genellikle bulgu vermez. Yaşlı ve kalp damar bozukluğu, akciğer hastalığı olan kişilerde gençlere göre anemi bulguları daha belirgindir. Anemili hastalarda özellikle hareketten sonra yorgunluk, nefes darlığı, çarpıntı ve halsizlik şikayetleri olabilir. Ağır anemisi olan hastalarda bu belirtiler istirahat halinde de görülür. Ayrıca baş dönmesi, baş ağrısı, kulak çınlaması olabilir ve hatta hasta bayılabilir. Hastalar soğuğa karşı tahammülsüzdür. Kalp damar hastalığı olanlarda angina pectoris (göğüs ağrısı), bacaklarda yürümekle ağrı ve kıramplar ve kalp yetmezliği gelişebilir. İştahsızlık, hazımsızlık, bulantı, kadınlarda adet düzensizlikler, erkeklerde cinsel isteksizlik görülebilir. Bazı ani gelişen kan yıkımı (hemoliz) durumlarında bel ağrısı, ateş, kahverengi idrar gelişebilir.
Aneminin hemen daima bir hastalık olmayıp altta yatan bir hastalığın belirtisi olduğu unutulmamalıdır. Bu nedenle anemik hastaya yaklaşım sistemli bir biçimde yapılmalıdır. Buna birkaç örnek olarak kronik böbrek yetersizliğine bağlı anemi; romatoid artrit veya ampiyemli bir hastada kronik hastalık anemisi, sistemik lupus eritematozuslu bir hastada otoimmun hemolitik anemi, esas tanıyı da ifade eden doğru deyimlerdir. Demir eksikliği anemisi de tek başına bir tanı değildir. Etiyolojisi ortaya konmamış bir demir eksikliği anemili hastanın anemisi tedavi edilse bile, tehlikeli bir durumu gizli bırakabilir. Çünkü kansızlıklar arasında en çok görülen demir eksikliği anemisidir. Anemi hastalarının yaklaşık yüzde 90’ında görülür. En önce bilinmesi gereken aneminin bir hastalık tanısı olmadığı’dır. Anemi tıpkı ateş gibi bir klinik belirti ya da eritrosit sedimantasyon hızı gibi bir laboratuvar bulgusudur. Aneminin altında daima bir neden, hatta bazen birden fazla neden yatar. Hekim körlemesine tek ya da çok ilaçlı bir tedaviye ya da çoğu kez gereksiz bir kan transfüzyonuna girişmeden önce, anemiye yol açan nedeni bulmak zorundadır. Bazen ortaya konan neden yeni bir nedenin araştırılmasını gerektirir.
Anemi nedenlerinin belirlenmesinde iyi bir anamnez (hastalığın hikayesi) almak çok önemlidir. Anamnezde hastanın beslenme koşulları (etten fakir diyet=kronik demir eksikliği anemisi, yeşil sebzeden fakir diyet=folat eksikliği anemisi), mide, bağırsak, genito üriner kanamalar, kadınlarda sık doğum veya düşükler sorgulanmalıdır. Hastanın mesleği ve alışkanlıkları, fiziksel ve kimyasal maddelerle maruziyeti, kullandığı ilaçlar (aspirin, kan sulandırıcı, ağrı kesici vb...) dikkate alınmalıdır. Hasta ve ailesinin yaşadığı bölgeler(talasemi-akdeniz anemisi), sosyal durumları önemlidir.
Eksiksiz ve dikkatli fizik muayene: Ne yazık ki, son yıllarda pahalı görüntüleme yöntemlerinin yaygınlaşması hekimi, farkında olmadan, özenli bir klinik muayeneden uzaklaştırmaktadır. Anemideki en belirgin bulgulardan birisi solukluktur. Aneminin şiddetine bağlı olarak, ağız ve göz kapağı içindeki deride ilk olarak fark edilebilen solukluk, aneminin ilerlemesi ile avuç içinde, tırnak yataklarında ve deride de belirginleşir. Aneminin sık görülen bulgularından çarpıntı, anemi yüzünden dokularda oluşan oksijen açlığını gidermek amacıyla, kalbin atım hızını ve her atımda pompaladığı kan miktarını artırması nedeniyle ortaya çıkar. Buna rağmen dokularda yeterli oksijen sağlanamıyorsa, solunum sayısının artması ve nefes darlığı ortaya çıkar.
Uzayan anemilerde ve yaşlı kişilerde veya kalp hastalığı olanlarda kalp yetmezliğine ait bulgular gelişebilir. Anemiye yol açan nedene bağlı olarak çok çeşitli bulgular gelişebilir. Spesifik bulgular bazı anemilere özgü bulgulardır. Tırnaklarda düzleşme, çukurlaşma, kolay kırılma (kaşık tırnak), kronik demir eksikliği anemisinde görülür. Ciltte ve göz dibinde sarılık hemolitik anemide spesifiktir. Kemik bozuklukları akdeniz anemisinde, dilde düzleşme ve çatlamalar B 12 ve folat eksikliği anemisinde görülebilir. Diş eti hipertrofisi, göğüs kemiğinde ağrı, lenf bezlerinde, karaciğer ve dalakta büyümeler, lösemi (kan kanseri) rastlanabilir. Bacaklarda ve kollarda duyu kusuru ve uyuşmalar B12 eksikliğini düşündürür.
Anemiler iki şekilde sınıflandırılır. Birinci ve en yararlı olan sınıflama şekli eritrositlerin büyüklüklerine göre olan sınıflama şeklidir. Bu nedenle anemili bir hastada, kan raporlarında ortalama eritrosit hacim olarak tercüme ettiğimiz mcv (mean corpusculer volum) en önemli laboratuvar bulgusudur. Mcv düzeylerine bakarak anemiler makrositer (büyük hacimli), normositer (normal hacimli), mikroster (küçük hacimli ) olarak sınıflandırabiliriz. Anemiler ayrıca nedenlerine ve sebeplerine göre (patofizyolojik) sınıflandırılabilir; a) Kan kaybı (akut veya kronik) b) Kan hücrelerinin (ertrositlerin) aşırı yıkımı c) Eritrosit yapım eksikliği.
Anemik bir hastada tedaviye başlamadan önce ona yol açan nedeni ortaya koymak gerekir. Bazen neden ortaya koymadan demir, B 12, folik asit gibi nutrisyonel faktörlerin tümünün birden vererek veya kan transfüzyonu ile anemiyi tedaviye yönelmek çok yanlış bir yöntemdir. Bu tür girişimler bazen anemiyi düzeltebilirse de hangi faktörün bu tedavide etkili olduğu bilinmediğinden, gerek hastalığının tanısı konulamamakta ve bazen önemli hastalıkların tanısında geç kalınmaktadır. Bu nedenle acil bir durum yoksa anemi nedeni belirlenmeden kesinlikle tedavi edilmemelidir. Aneminin derecesi ve hastanın klinik durumu tehlikeli olmadıkça kan transfüzyonundan daima kaçınılmalıdır. Sonuç olarak bir hastada aneminin doğru sınıflandırılması, doğru teşhise hızlı bir biçimde ulaşmayı sağlar. Bunun doğal sonuçları olarak: zaman kaybının önlenmesi, gereksiz incelemelerin yapılmaması, daha ucuza maliyet ve doğru tedavinin planlanması sayılabilir.
|